Cuma, Kasım 25

Markalar Dünyası


     
Doğru bir marka seçimi, bir markanın markalaşma sürecinin en önemli stratejik adımlarından biridir. Bir marka adı markanın önünü açabileceği gibi markayı dezavantajlı duruma da sokabilir. Tabi ki sonrasında markanın adını değiştirelim türünden kararlar doğru değildir. Bir marka adı doğrudan markayı ve değerini temsil etmektedir. Her marka isminin anlamı çağrışım ve ses değerleriyle markanın değerlerini temsil eder. Marka adının dikkat çekicilik, hatırlanırlık, telaffuz ve anlam açısından stratejik bir çalışmayla yapılması en doğru karardır. Örneğin, bir lolipop markası olan Rocco hakkında çeşitli spekülasyonlar dilden dile dolaşmaktadır. Markanın adını ünlü İtalyan porno film oyuncusu Rocco’ dan  aldığı söylenir. Zamanla marka, tüketici arasında mitleşmiş durumdadır. Rocco’ya ithafen yapılan sembolik çağrışımlar, markayı salt cinsellik çağrışımı yapan markalardan biri haline getirmiştir. Böylelikle marka, en dikkat çekici markalar arasında yerini almış ve farkındalık yaratmayı başarmıştır.


Markalar ile ilgili oluşan tutumlar, hiç kuşkusuz kurum veya marka lehine ya da aleyhine bir davranışla sonuçlanabilmektedir. Diğer bir ifadeyle, bir ürün ya da marka ile ilgili tüketici ya da ilgili hedef kitlenin o güne kadar duydukları, gördükleri veya deneyimleri, onların o ürün ya da markalarla ile ilgili tutumlarını oluşturmaktadır. Kurumun itibarı, o markaya ait olan marka değeri, kurumun ya da markanın tüketicinin aklındaki konumu ve tüketicilerin o kurum ve markalara olan tutum ve davranışlarıyla ilgili bütün bu süreç, tüketicilerin kendilerince oluşturduğu bir durumdur.

Markaların bir harf ya da bir amblem olmaktan çok şirket kültürünün, kalitenin, farklılığın ve hizmetlerin tüketicilere sunulmasını, reklam ise markalarımızın tüketicinin zihninde yer etmesini sağlımaktadır.Markalaşma kavramının giderek önem kazanması ve firma bütçelerinde reklam harcamalarının paylarının artması da bunun en büyük göstergesidir. Artık firmaların mümkün olan her sektörde özgün markalar yaratmaları, bu markalarını da reklam aracılığı ile tüketicinin beğenisine sunulması gerekmektedir. Aksi takdirde her geçen gün artan yoğun rekabet ortamında kaybolup gitmeleri kaçınılmaz olacaktır. Sonuç olarak, markanın gerçek sahipleri o markayı yaratanlar veya üreticiler değil, tam tersine; o markayı satın alan tüketicilerdir.